İkinci Bahar turizmi
Dizi çekimleri sırasında ziyaretçi akınına uğrayan Samatya’nın ekonomik çehresi değişti. İkinci Bahar bitti ama "turizmi" başladı
MEHMET KENAN KAYA
Türk televizyon tarihinin en çok izlenen dizlerinden İkinci Bahar, ekrana ilk gelişinden üç yıl sonra "happy end" bir finalle sona erdi. Ali Haydar, Hanım, Vakkas, Afet-i Devran Neriman hayatımızdan çekildi ve biz yine kendi dertlerimizle baş başa kaldık.
İkinci Bahar, hiç kuşku yok ki, tam bir başarı öyküsüydü. Final bölümü gösterildiği sırada ülkede sokaklar boşaldı, hakkında yapılan tartışmalar siyaset meydanlarına taşındı ve sosyologlardan ikinci Cumhuriyetçilere kadar herkes, bu öyküyü konuşmak zorunda kaldı. İkinci Bahar’a ilişkin bir başka gerçek de, bu projede yer alan herkes için yol açıcı olduğuydu. Sözgelimi, adlarını İkinci Bahar’la birlikte duyuran Ozan Güven (Ulaş), Devin Çınar Özgün (Cennet) gibi genç oyuncular dizide gösterdikleri performans sonucu beyazperdeye adım attılar.
Sulhi Dölek, senaristlik kariyerinde önemli bir başarı daha elde etti. Ama İkinci Bahar’la birlikte gündeme gelen bir başka şey daha vardı: Bu dizi sayesinde "ikinci baharı"nı yaşayan Samatya.
Peki, İkinci Bahar’ın Türkiye gündemine armağan ettiği Samatya’nın uzun tarihi boyunca yaşadığı serüven neydi? Ya da, İkinci Bahar yapımcılarının dizinin temel unsurlarından biri olarak bu semti seçmeleri sadece bir tesadüf müydü?
Ali Haydar ve Vakkas’ın kavgalarını seyretmek için mahalle esnafının toplandığı meydanı, Cennet’in koşar adım inip çıktığı merdivenleriyle herkesin kendi mahallesi kadar tanıdığı Samatya, tarihi boyunca yoksul ve orta gelirli insanların yaşadığı bir İstanbul mahallesiydi. Öyle ki, Bizans ve Osmanlı imparatorlukları boyunca devam eden bu yapı, Cumhuriyet yıllarında da hiç değişmedi. Halkı, tıpkı İkinci Bahar’da olduğu gibi, eskiden de manav Nuri, kasap Melahat, balıkçı çırağı Timothy gibi küçük esnaf ve işçilerden oluşuyordu. Belki, Samatya’dan diziye yansımayan tek renk, 1950’li yıllara kadar semtte ağırlıkta olan gayrimüslim nüfustu. Bugün, Samatya’daki birçok Rum ve Ermeni kilisesi, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olayları ile yitirilen o kozmopolit yapıya işaret ediyor.
Göçler semti etkiledi
1950’li yıllarda Samatya’nın Anadolu’dan aldığı hızlı göç, semtin fiziksel yapısında ciddi değişimlere yol açmış. Ama yine de, patrikhanenin taşınması ve arsa fiyatlarının çok fazla yükselmemesi eski, kagir binaların ayakta kalmasını sağlamış. Sözgelimi, dizide, Ali Haydar’ın evi olarak kulanılan neo-klasik bina, Samatya’daki o eski mimari dokunun bir uzantısı.
Dizinin, semtin ticari hayatındaki etkilerine gelince... Özellikle çekim günlerinde yaşanan mahşeri kalabalık, semtte ticari bir hareketlenmeye yol açmış. Bundan dolayı da esnaf dizinin bitmesinden dolayı üzgün. Ama bu üzüntü yalnızca ticari bir kaygıdan kaynaklanmıyor; onların asıl derdi, artık iyice dost oldukları İkinci Bahar ekibinden ayrı kalmak. Sonunda, İkinci Bahar’ın finaline, tıpkı dizinin müptelaları gibi Samatya esnafının alışması da kolay olmayacak. Eh, ne yapalım, vuslat başka "bahar"a...
Samatya’da caddeyle meydanı birbirine bağlayan merdivenler, İkinci Bahar’ın temel unsurlarından biriydi. Dizinin final bölümünde bir erkek çocuğu olacağını öğrenen Ali Haydar’ın sevinciyle belleklere kazınan merdivenler, artık Samatya’nın da simgesi durumunda.
Enis Erenoğlu Kasap
"Meral (Okay) Hanım, kasap Melahat’i çok güzel canlandırdı. Kısa sürede pirzola yapmayı, et kesmeyi öğrendi. Dizi bitttiği için çok üzgünüm. Hem onlara alışmıştık hem de Samatya şenlenmişti. "
Hüsnü Aksüzek Balıkçı
"İkinci Bahar’ın Samatya’ya büyük katkısı oldu. Satışlarımız çok arttı. Dizide balıkçı rolündeki Mehmet Güreli balıktan iyi anlıyordu. Ona bir şey öğretmeme gerek kalmadı. Bana kalırsa İkinci Bahar biraz daha uzatılabilirdi."
Sadık Öztürk Manav
"İkinci Bahar sayesinde Samatya’da işler çok arttı. Burada, özellikle de azınlıkların gitmesinden sonra meydandan adam geçmezdi.
Ama İkinci Bahar sayesinde, özellikle de çekim günleri burada mahşeri bir kalabalık oldu. Keşke biraz daha devam etseydi."
İkinci Bahar hatırası
İkinci Bahar’ın yakaladığı büyük başarı, Samatya’nın da kaderini değiştirdi. Semtte, çekimler sırasında ticari canlılık yaşanmasının yanı sıra, bir "İkinci Bahar Turizmi" bile oluştu. Bu haber için çekim yaptığımız sırada, sırf dizinin çekildiği mekanları görmek için Ankara’dan Samatya’ya gelmiş Değirmenci ailesiyle karşılaştık. İşte onların görüşleri:
"Buraya gelirken bile heyecanlandık. Nasıl bir yer, nasıl bir görüntüsü var diye. Gerçekten insan duygulanıyor. Özledik onları. Hepsi bizden bir parça gibiydi. İzlerken hayatımızda olması gereken bütün doğruları, yapmamız gereken ama yapamadığımız şeyleri görüyorduk. İkinci Bahar’daki herkes çok dürüsttü."
Ahmet ErdoğduKuruyemişçi
"Haftasonları ve havanın güzel olduğu günler hâlâ birçok kişi buraya, dizinin çekildiği yerleri görmeye geliyor. İkinci Bahar, son yıllarda unutulan semtimizin yeniden hatırlanmasını sağladı."
Arif DeveliDeveli Restoran’ın sahibi
"İkinci Bahar’ın Samatya’da çekilmesinde meydanının güzelliği de etkili oldu. Bunu da eski belediye başkanımız Nurettin Sözen’in çabalarına borçluyuz. Bu meydan bakımsız bir haldeyken, Nurettin Bey’in çabalarıyla bugünkü görüntüsünü aldı. İkinci Bahar ekibiyle üç yıl birlikte çalıştık. Bir aile gibiydik. Çekimler sırasında Antep’in tatlılarını, yöresel yemeklerini hazırlayıp, birlikte yiyorduk. Biz genel olarak yüksek kapasiteyle çalışan bir lokantayız ama İkinci Bahar’ın hem bizler, hem de Samatya üzerinde çok olumlu etkileri oldu."
Kozmopolit yapısını yitirdi
Adını, "kum"dan türemiş Rumca bir sözcük olan "Psamathion"dan alan Samatya, Megaralılar döneminde küçük bir köyken, Bizans İmparatoru I. Theodosius’un İstanbul surlarını genişletmesinden sonra birkaç kilisesi ve manastırı olan bir yerleşim yeri haline geldi.
5. yüzyılda, Studios Manastırı’nın inşasıyla önemli bir dini merkez kimliği kazanan semt, fetihten sonra da bir hıristiyan semti olma özelliğini korudu. Samatya’nın Ermeni mahallesi kimliğini kazanması ise, Fatih Sultan Mehmed’in iskan politikalarına dayanıyor. Öyle ki, Fatih Sultan Mehmed, fetihten hemen sonra Episkopos Hovagim’i buraya getirtti ve Rum patriğine tanıdığı bütün hakları ona da tanıdı. Semtteki müslüman nüfusun oluşumu da, aynı döneme rastlar. 1950’li yıllardan sonra, kozmopolit yapısını yitiren semt, maruz kaldığı göçler nedeniyle de giderek yoksullaştı.
kaynak:https://www.milliyet.com.tr/2001/01/24/pazar/apaz.html