'Tiyatrodan geçinebilsem dizilerde oynamazdım'

'Tiyatrodan geçinebilsem dizilerde oynamazdım'

Unutulmaz dizilerden 'İkinci Bahar'daki 'Kebapçı Vakkas' olarak tanıdığımız usta oyuncu Tarık Papuççuoğlu'nun (63) son dizisi 'Düşman Kardeşler' yayından kalktı.

29 Eylül 2012 - 05:00
Yazı Boyutu:
x
 
 
 

RÖPORTAJ

ÖMER GÖREN

ogoren.aktuel@gmail.com

Vurdulu kırdılı roller hariç iş ayrımı yapmadığını söyleyen Papuççuoğlu’na kalsa sadece tiyatroda boy gösterecek ama... “Tiyatrodan geçinilmiyor, bu yüzden dizilerde oynuyoruz” diyor. Söyleşi yaptığımız oyuncudan, çok beğenilen davudi sesinin hikayesini de öğrendik. 

Diziniz yayından kalktı.

Evet. Çok severek oynadığım, bir Trakya hikayesi olan ‘Düşman Kardeşler’ şimdilik noktalandı. Ama asla belli olmaz bu işler, zamana bırakmak lazım. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.

Neden bu kadar çabuk bitti?

Biz tiyatrocular, bu işi biraz da para için yapıyoruz. Anlaşma gereği kanal, dizi yayına girmeden ödeme yapmıyor. Dolayısıyla yapım şirketi, çekimler başladığında oyuncuların parasını kendi imkanlarıyla karşılıyordu. Ama kanal da nakit ödeme yapmadığı için işi döndürmekte sıkıntı doğdu. Burada ne kanalın tavrı, ne yapımcının kabahati, ne oyuncuların isyanı var. Zamanlamadan dolayı meydana gelen şanssızlıklar demek daha doğru olur.

- “İşler belli olmaz” dediniz. Bu ne demek?

Her projede olduğu gibi şans, önemli bir faktör. İçeriği çok sağlam olduğu için dizimizin tamamen bittiğine inanmıyorum. Halkımız da çok sevmişti. Hatırlarsanız; 2000 yılında ‘İkinci Bahar’ adlı bir dizi vardı. Bir sene aradan sonra tekrar başlamış ve Türkiye’yi birbirine katmıştı. Umarım bu da öyle olur.

- Rol ayrımı yapar mısınız?

Vurdulu kırdılı roller hariç, asla yapmadım. Bence insanları sadece ağlatan veya güldüren hikayeler olmaması lazım. Senaryonun hikayesine, devamlılığına, verdiği mesaja bakar, ona göre oynayıp oynamayacağıma karar veririm.

Kaç yıldır sanat camiasının içindesiniz?

1964’te amatörce başladığım oyunculukta, 1970 yılında Devekuşu Kabare Tiyatrosu ile profesyonel oldum. Demek ki 42 yıl olmuş

'TİYATRODA DONA KALDIM'

- Ailenizde başka sanatçı var mı?

Çok enteresandır, başka yok. Benim sanatçı olmam da ilginç: Galatasaray Lisesi’nde okurken filmlere gidiyor ama tiyatroyu da merak ediyordum. Bir gün tek başıma bilet alarak tiyatroya gittim. Işıklar sönüp perde açıldığında bir baktım ki sahnede insanlar canlı, sahici... Karşımda üç boyutlu bir herif... Öylece donakaldım. Beni öyle büyüledi ki her hafta tiyatroya gitmeye başladım. Okulda katıldığım oyunla da giriş o giriş oldu.

 - Konservatuarlı mısınız?

Alaylıyım. Usta-çırak ilişkisiyle yetiştim. Aslında mimarım ama baba mesleği olan entegre ev tekstilini 30 yıl sürdürdüm. Arada başka işler yapmama rağmen tiyatro hep hayatımda oldu.

Günümüzde oyuncu yetişiyor mu?

Fazla değil. Çünkü genelde gençlerimiz oyunculuğa büyük bir sevgiyle bakmıyor, bir an önce ünlü olup çok para kazanmak için yaklaşıyorlar.

Oyuncu olmak isteyenlere mesajınız var mı? Rahmetli Altan Erbulak “Oyunculuk çok kolay şey, yalnızca ilk 32 yılı çok zordur” derdi.

- Ustalarınız kimlerdi? Erol Günaydın, Altan Erbulak, Gazanfer Özcan, Haldun Dormen, Ergun Köknar ve Münir Özkul gibi ustalar... Rasim Öztekin de Ferhan Şensoy ile yetiştirdiklerimizden biri. ‘Marangozluk yapmak beni çok mutlu eder’

'ÇOK MADDİ ZORLUK ÇEKTİM'

- Pişmanlıklarınız ve zorluklarınız oldu mu?

Çok şükür, hiç pişmanlığım olmadı. Ama anlatılamayacak kadar maddi-manevi zorluk çektim. Gönlüm isterdi ki sadece tiyatro yapayım ama o zaman geçinmek mümkün olmazdı. Bu yüzden dizilerde rol alıyoruz.

Kendinizi sanatınızın neresinde görüyorsunuz?

Bunu söylemek çok kolay değil. Onu daha çok karşınızdakiler söylüyor. Ben memnunum bulunduğum yerden. Hâlâ da büyük zevk almaya devam ediyorum.

Mesleğinizi ne kadar daha sürdürmeyi planlıyorsunuz?

63 yaşındayım. Allah sağlık verdikçe ve ayakta durabildiğim sürece işimi yapacağım. Erol Günaydın karşımızda yaşayan en büyük örnek, canım ağabeyim benim.

Tahammül edemediğiniz şeyler var mı? İşini ciddiye sevmeden yapan, zamanını boşa harcayan ve aptal olan insanlara kesinlikle tahammül edemiyorum. Bu gibi insanlar da maalesef karşıma çok çıkıyor.

'MARANGOZLUK YAPMAK BENİ ÇOK MUTLU EDER'

Sizi neler mutlu ediyor? Neler etmiyor ki?

Sadece meraktan oluşan uğraşlar var bende. Mesela heykel, mobilya, marangozluk, demir kaynağı, elektrik tesisatı yapmak beni çok mutlu eder. Her şeyi önce çizer, planlar, projelendiririm, sonra da imalatına geçerim. Ruh sağlığım açısından böyle yapmalıyım. Çünkü herkes “Ustayım” diye geliyor ve beni sinirlendirerek çekip gidiyor. İyisi mi elimden bir kaza çıkıp başım belaya gireceğine, kendim yapar kafamı da rahat tutarım. Herkes arabasında mangal gezdirir, bende tamir takımları vardır. Bunlar takıntı değil, hayatı kolaylaştırmanın yolları.

'KOY BENİ AÇIK HAVAYA MİKROFONSUZ GÜRLERİM'

Sizin için “Farklı bir ses tonu var” deniyor.

Doğru, öyle söylerler. Sesim davudi, kalın bir ses... Ben Klasik Türk Musikisi okurum ve ciddi de bir repertuvarım vardır. Orada da çok beğenirler sesimi. Ama önceleri sesim daha inceydi. Böyle kalınlaşmasını Kenter Tiyatrosu’nun salonuna borçluyum. Oyunlarda her akşam, salonun arka sıralarına sesimi duyurmak için yüksek sesle konuşmam gerektiğinden sesim bazen kısılır, bazen de açılırdı. Zamanla bu halini aldı. Şimdi koy beni açık havaya, mikrofonsuz gürleyeyim.

(22.09.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Kaynak:https://www.posta.com.tr/cumartesipostasi/HaberDetay/-Tiyatrodan-gecinebilsem-dizilerde-oynamazdim-.htm?ArticleID=141161